Wednesday, March 14, 2007

RADİKAL


Oğulları asker kendi sınır dışı

Independent, iki oğlunun fotoğrafının yanına 'Ülkenizin size ihtiyacı var', annenin fotoğrafının yanına 'Ama size yok' diye yazdı.Britanya, bir oğlu Irak'ta savaşan, diğeri orduya asker toplama kampanyasında çalışan Jamaikalı anne Bowman'ı bugün sınır dışı ediyor. Independent'ın manşete koyduğu olay büyük tepki çekerken, oğulları hayretler içinde


LONDRA - Britanya'da göçmen politikalarını sıkılaştıran Tony Blair hükümeti, bir oğlu Irak'ta savaşan diğer oğlu asker toplama kampanyasında çalışan 49 yaşındaki Jamaikalı anneyi 15 yaşındaki kızıyla birlikte sınır dışı etme kararı aldı. Büyük tepki çeken kararı 'Askerlerin annesi sınır dışıyla karşı karşıya' manşetiyle duyuran Independent gazetesi, iki oğulun fotoğraflarının yanına 'Ülkenizin size ihtiyacı var', annenin fotoğrafının yanına 'Ama size yok' diye yazdı.
'Hizmetin değeri yokmuş' Altı yıl önce Jamaika'dan koca dayağı sebebiyle kaçıp Britanya'ya gelen 49 yaşındaki Joy Bowman, oğullarını doğrudan vatandaşlık getiren Britanya ordusuna yazılmaya ikna etmişti. Altı aydır Basra'da görev yapan ve annesinin gönderdiği mektuplar, protein içecekleri ve güneş kremi sayesinde cepheye dayanan 28 yaşındaki Leven, "Ülkeme hizmet etmekten gururluyum. Hükümet de hayatımı Irak'ta tehlikeye atmamdan yeterince mutlu. Niye annemi sınır dışı ediyorlar" tepkisini gösterdi. Savunma Bakanlığı'nın etnik azınlıkların orduya katılması kampanyasının posterlerini süsleyen 24 yaşındaki oğlu Damian, "Ülkemize hizmet etmemizin hiç bir değeri yokmuş" dedi. Beş yıldır bir çocuk kliniğinde gönüllü çalışıp Sunderland Üniversitesi'nde hemşirelik eğitimi alan, yaşlıların bahçe düzenlemelerine yardım eden Bowman'ın Newcastle'daki toplumsal yaşama katkısını övmek için gece bile düzenlendi. Ama bunlar dün Heathrow'daki gözaltı merkezine götürülmesi ve bugün Jamaika'ya yollanması kararını önleyemedi. Britanyalı dostlarının oğullarını orduya sokma kararını anlayamamasına karşın oğullarından gurur duyduğunu, artık bomba atmak istemediğini söyleyen Leven'i "Pes etmemelisin" diye şevke getirdiğini anlatan Bowman, Jamaika'da kocasının peşine düşeceğinden korkuyor. (Independent)

MİLLİ GAZETE



Diyarbakır’da Awacs uçtu

Erken uyarı uçağı olarak bilinen Awacslar, Irak Savaşı’nın başladığı 2003 yılından sonra ilk kez Diyarbakır semalarında görüldü. NİHAT ASLAN/ DİYARBAKIRErken uyarı ve havadan kontrol uçağı olarak bilinen Awacslar, Irak Savaşı’nın başladığı 2003 yılından sonra ilk kez Diyarbakır semalarında görüldü. Diyarbakır 2’nci Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı üsten havalanan 1 Awacs erken uyarı uçağı, kuzey batıya doğru hareket etti. Söz konusu uçakların Diyarbakır semalarında görülmesi vatandaşları da tedirgin ederken yetkililerden bir açıklama yapılamaması da dikkat çekti. Uçakların ne zaman, ne amaçla geldiği ve hangi ülkeye ait olduğu ise öğrenilemedi.

ORTADOĞU



ABD son sözünü söyledi
14.03.2007


ABD nihayet son sözünü söyledi: Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tom Casey, "Biz, Türkiye tarafından Kuzey Irak´ta herhangi bir askeri eyleme girişilmesini kesinlikle görmek istemiyoruz" dedi.
Kara Kuvvetlerı Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, Türkiye'nin uluslararası hukuk çerçevesinde terör örgütü PKK'ya karşı Kuzey Irak'ta uygun göreceği önlemleri alabileceğine ilişkin sözlerine Washington'dan yanıt geldi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tom Casey, Washington'ın, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta olası bir askeri operasyonuna kesinlikle karşı olduğunu söyledi.
Günlük basın brifinginde Casey'e, Orgeneral Başbuğ'un açıklaması hatırlatıldı ve ABD'nin görüşü soruldu. "Biz Irak'ın toprak bütünlüğüne inanıyoruz" diyen Sözcü Casey, PKK'ya karşı mücadelede işbirliğinin geliştirilmesi için ABD'nin Türk ve Irak hükümetleriyle iyi şekilde çalıştığını söyledi.
Sözcü, "Sınırötesi operasyon veya benzer konulara gelince, daha önce de konuştuğumuz gibi biz, kesinlikle Türkiye adına Kuzey Irak'ta herhangi bir askeri eyleme girişildiğini görmeyi arzulamıyoruz" dedi.
İlker Başbuğ ne demişti?
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, 10 Mart'ta terörle mücadele kapsamında olası sınırötesi operasyonu değerlendirdi ve ''Askeri ihtiyaçlar gerektiğinde Türkiye, Irak'ın kuzeyindeki terör örgütüne karşı uygun göreceği tedbirleri her zaman alabilir'' dedi
Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Başbuğ, "Bu konunun kamuoyunun gündeminde gereğinden fazla yer almamasına özen gösterilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir" ifadesini kullandı.
''Türkiye'de yaşanan terör olayları, Irak'ta meydana gelen gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir'' diyen Başbuğ, Türkiye'nin milli menfaati, bütün gelişmelere rağmen, Irak'ın siyasi ve toprak bütünlüğünün korunmasını zorunlu kılmaktadır" diye konuştu.
Orgeneral Başbuğ, "Türkiye, milli menfaatlerini koruyacak güçtedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kaynağı ne olursa olsun, şantajları ve şantajlara dayanan tehditleri ciddiye almaz. Büyük devlet adamı İsmet İnönü'nün Lozan Konferansı esnasında açıkça söylediği gibi (Irak'ın güvenliği bakımından en iyi garanti, Irak'ta iktidar kimin elinde olursa olsun, Türkiye'nin dostluğunu kazanmaktır)'' ifadesini kullandı

STAR



İran'a yeni yaptırımlar


BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya'nın (5+1) İran'a yeni yaptırım paketi konusunda ilke anlaşmasına vardıkları bildirildi.
ABD'nin BM Daimi Temsilci Vekili Alejandro Daniel Wolff, yaptığı açıklamada, varılan anlaşmanın, bu ülkelerin hükümetlerinden de onay alması durumunda bugün BM Güvenlik Konseyi'nin onayına sunulacağını söyledi.
Wolff, ABD'nin İran'a saldırma planı olup olmadığının sorulması üzerine, böyle bir durumun söz konusu olmadığını bildirdi.
Konseyin diğer 10 üyesiyle biraraya gelen 6 ülkenin daimi temsilcisi, yaklaşık 10 gündür üzerinde çalıştıkları karar tasarısı metniyle ilgili diğer ülkelere bilgi verdiler.
Kısa süren toplantı ardından İngiltere ve Fransa'nın BM daimi temsilcileri de yaptıkları açıklamalarda, bugün yapılacak BM Güvenlik Konseyi toplantısına ''büyük bir olasılıkla karar tasarısı metniyle geleceklerini'' açıkladılar.
İngiltere Büyükelçisi Emry Jones Parry, bugünkü toplantının kısa ama etkili bir toplantı olduğunu belirterek, yarın BM Konseyi'ne sunacaklarımetin üzerinde ne yapacağına konseyin kendisinin karar vereceğini kaydetti.
Fransa Büyükelçisi Jean-Marc de la Sabliere, bugünkü toplantıda metin üzerinde ayrıntılara girmediklerini, görüşmelerin sürdüğünü ve tasarıyı görüşen 6 ülke temsilcisinin, başkentleriyle görüştükten sonra yarın tasarının son durumunu alacağını dile getirdi.
BM Güvenlik Konseyi'nin mart ayı dönem başkanı Güney Afrika'nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Dumisani S. Kumalo ise konseyin yarın İran konusunda toplanacağını doğrulayarak, konseyin daimi olmayan üyelerinin de metni tartışacaklarını ve 6 ülkenin sunacağı metni otomatik olarak kabul etmeyeceklerini söyledi.
Kumalo, bir soru üzerine karar tasarısının gelecek hafta içinde oylanabileceği yorumunda da bulundu.
BM Güvenlik Konseyi, 23 Aralık 2006 tarihinde İran'a, nükleer faaliyetlerini askıya alması için 2 ay süre tanımış, bu ülkeye yaptırımlar öngören bir karar tasarısı kabul etmiş, ancak İran faaliyetlerini durdurmamıştı.
Bunun üzerine bir süredir konseyin daimi üyeleri (ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya) ile Almanya, İran'a karşı ikinci bir karar tasarısı metni üzerindeçalışıyorlar.

YENİ ASYA



İşgal beşinci yılına girdi

ABD’nin Irak savaşını başlattığı 20 Mart 2003’ten bu yana onbinlerce sivil hayatını kaybetti. Geçen 4 yıllık sürede şiddetin ve saldırıların durmadığı Irak’a ilişkin bazı çarpıcı istatistiki bilgiler şöyle: BM’nin Irak hükümeti ve morg kayıtlarına dayanarak verdiği bilgiye göre, Irak’ta sadece 2006’da 34 bin 500 sivil öldü.
Irak’ta çatışmalarda ölen asker ve polis sayısı 6 bin 264 olarak duyurulurken, basın yayın organlarında yer alan haberleri derleyen Amerikan ve İngiliz akademisyenlerin yer aldığı bağımsız ‘’Irak Body Count’’ girişiminin verilerine göre, savaşın başlangıcından bu yana en az 64 bin sivil öldü. Ülkede çok sayıda can kaybının da bildirilmemesi sebebiyle bu rakamın sadece sivil kayıpların boyutuna ilişkin bir gösterge olduğuna dikkat çekiliyor. Irak’ta çatışma ve saldırılarda ölen Amerikan askeri sayısının 3197’yi bulduğu, 32 bin 544’ünün yaralandığı bildiriliyor. ABD’nin Irak savaşındaki müttefiki İngiltere’nin asker kaybı ise 134 olarak açıklanıyor. ABD öncülüğündeki koalisyona katılan diğer ülkelerden de 124 askerin öldüğü belirtiliyor.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (BMMYK) tahminlerine göre, savaş öncesi ve savaştan bu yana 2 milyon Iraklı komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldı, ülke içinde evlerini terk etmek zorunda kalanların sayısı da 1 milyon 700 bini buluyor. BMMYK verilerine göre, Irak’ta mezhep ayrılığına dayalı şiddeti tırmandıran ve ülkede iç savaş endişelerini artıran 2006 Şubatında Sammarra şehrinde bir Şiî türbesinin bombalanmasının ardından yaklaşık 712 bin kişi evsiz kaldı. BM örgütüne göre, evlerini terk edenlerin sayısı ayda 50 bini buluyor. Iraklı mültecilerin akın ettiği Suriye’de 1 milyon, Ürdün’de 750 bin, Türkiye, Mısır, İran ve Lübnan’ın her birinde onbiner Iraklı mülteciye ev sahipliği yapılıyor. ABD’de de 466 Iraklı mülteci bulunduğu bildiriliyor.
Bu arada, Irak’ın kuzeyinde Kerkük yakınlarında bir pazar yerinde düzenlenen intihar saldırısında 8 kişi öldü, 25 kişi de yaralandı.
2 Amerikan askeri öldürüldü
Irak’ın başkenti Bağdat’ta düzenlenen saldırılarda, 2 Amerikan askerinin öldüğü bildirildi. ABD askeri yetkilileri tarafından yapılan açıklamada, Bağdat’ın kuzeydoğusunda ve güneyinde yola yerleştirilen bombalarla düzenlenen iki ayrı saldırıda, 4 askerin de yaralandığı kaydedildi.
/ BAĞDAT
15.03.2007

VATAN



Rus Vremya Novostey gazetesi, Shell şirketinin Irak'tan Türkiye'ye doğal gaz boru hattı inşa etmeyi planladığını bildirdi
14.03.2007
Gazete, Irak'taki üst düzey bir yetkiliye dayandırarak verdiği haberde, Shell'in Irak ve Türkiye arasında doğal gaz boru hattı inşa etmeyi planladığı belirtildi.Vremya Novostey gazetesi adı açıklanmayan üst düzey Iraklı bir yetkilinin kendilerine yaptığı açıklamada, Shell'in Irak ile Türkiye'nin Ceyhan Limanını birbirine bağlayan mevcut boru hattına paralel olarak yeni bir doğal gaz boru hattı inşa etmeyi hedeflediğini söylediği kaydedildi. Yetkili, Shell'in ayrıca Irak'taki doğal gaz yataklarının incelenmesiyle ilgili çalışmalar başlatmak için girişimde bulunduğunu da sözlerine ekledi.

ZAMAN



Türkiye 125 milyar doları israf etmiş!


Tüketiciler Birliği raporunda, elektrik tasarrufu için bulaşık ve çamaşır makinelerinin tam dolu olarak çalıştırılması, aydınlatmada yüksek vatlı ampuller yerine, floresan ampullerin tercih edilmesi önerildi.
Tüketiciler Birliği, 15 Mart Dünya Tüketiciler Gününde israfa ve küresel kaynaklara dikkat çekmek amacıyla ''İsrafın Neresindeyiz?'' başlıklı bir rapor yayınladı.
Tüketiciler Birliği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri Ali Akgül, Hatice Tekin, Kazım Cende, Y. Kemal Kalyoncu ve Genel Başkan Yardımcısı Nazım Kaya tarafından hazırlanan raporda, tüketicilerin doğal gaz, elektrik, su, kağıt ve ekmek kullanımında dikkat edecekleri hususlar ve alınacak önlemler ile verimlilik ve tasarrufun nasıl artırabileceği yer alıyor.
Yapılan araştırmalarda, Türkiye'nin enerji tasarruf potansiyelinin yüzde 25 olarak tespit edildiği, bunun konutlarda yüzde 35'lere vardığına dikkat çekilen raporda, ''Enerji tüketiminde yüzde 25 oranındaki tasarruf potansiyeli, 11 milyon 500 bin ton petrole karşılık geliyor. Türkiye'nin GSMH'sının 2006 yılı için 500 milyar dolar olduğu gerçeği karşısında, enerjide tasarruf potansiyeli 125 milyar dolar etmektedir'' denildi.
Raporda, küresel ısınmaya da dikkat çekilerek, israf etmemeyi bir yaşam biçimi, felsefesi olarak kabul etmek gerektiği belirtildi.
Tüketiciye düşen sorumluluğun gereği gibi yerine getirilemediğine işaret edilen raporda, evlerin bayram sabahları cami aydınlatır gibi aydınlatıldığı, televizyonların sabah açıldığı ve en son yatan kişi tarafından kapatıldığı, radyoların işlevsiz biçimde sürekli ses çıkarır halde tutulduğu, iki parça çamaşır elle yıkanacağı yerde yığılmasının beklendiği, duştan akan kaynar su ve şok ısıtıcılarla duş alındığı vurgulandı.
-ELEKTRİK TASARRUFU-
Raporda elektrik tasarrufu yöntemleri şöyle sıralandı:
''Elektrik ocaklarında kullanılan tencere çapının ocak çapından büyük olması, yüzde 30 oranında enerji tasarrufu sağlar. Özellikle yemek ısıtmada mikrodalga fırın kullanmak, yüzde 60-65 oranında enerji tasarrufu sağlar. Fırınlar istisnai durumlar dışında önceden ısıtılmamalı, fırın kapağı sık sık açılmamalıdır. Yumurtalar, tencerede değil, yumurta pişiricilerde haşlanmalıdır. Donmuş gıdalar oda sıcaklığında çözdürülmelidir. Mümkün olabildiğince az miktarda yemek pişirmemek gereklidir. Yemek ısıtmak, yeni yemek pişirmekten az enerji harcar. Bulaşık ve çamaşır makineleri tam dolu olarak çalıştırılmalıdır. Yazın aydınlanmada ısı yayma özelliği az olan floresan lambalar kullanılmalıdır. Klimaların bakım ve temizliğine dikkat edilmesi, 10 yaşından sonra bu cihazın değiştirilmesi yüzde 40 oranında tasarruf sağlar. Buzdolabı, ısı yayan aletlerden ve ısı kaynaklarından uzak tutulmalıdır. Merdiven otomatiklerinde sensörlü sistemler kullanılmalıdır. Elektrikli araçlar stand-by konumunda bırakılmamalıdır. TV ve radyolar sürekli açık tutulmamalı, seyredilecek programlar dışında kapatılarak, hem zaman, hem de enerji israfı engellenmelidir. Terk edilen mahallin lambası, kısa bir süre sonra dönülecek olsa bile kapatılmalıdır. Aydınlanmada yüksek vatlı ampuller yerine, floresan ampuller tercih edilmelidir. Ütülenecek giyecekler biriktirilerek ütülenmelidir.''
-KAĞIT-
Raporda doğal gazda tasarruf yöntemleri ile ilgili olarak da, doğal gazlı ve gazlı ocaklarda verimi yüksek olanların tercih edilmesi, camlarda ısıcam sistemi kullanılması önerildi.
1 ton kağıdın 17 ağaç, 17 ağacın da 70 metrekare ormana eşit olduğuna dikkat çekilen raporda, kağıt israfının yaygın olduğu alanlar olarak bozuk yazıcılardan kaynaklanan israflar, not kağıtları, gereksiz yere basılan, kullanılan duvara asılan kağıt tablolar, duvar kağıtları, kutu meyve suyu, süt ambalajları, kağıt torba, havlu peçeteler sıralandı.
Kağıt kullanımında geri dönüşümün büyük önem arz ettiği, konunun devlet politikası olarak kabul edilmesi gerektiği vurgulanan raporda, 700 ton hurda kağıdın tekrar işlenmesinin, 10 bin ağaca eş değer olduğuna dikkat çekildi.
Raporda, ihtiyaçtan fazla ekmek alınmaması, mümkün olduğunca düşük gramajlı ekmek alınması, ekmeğin dilimlenerek tüketilmesi ve bayat ekmeklerin galate, ekmek tatlısı olarak değerlendirilmesi önerilirken, suda tasarruf için de, bulaşık ve çamaşır makinelerinin tam dolu çalıştırılması önerildi.
Raporda, ''Mutfak batarya ve muslukların bakımının yapılarak, contalarını değiştirmek suretiyle 6 metreküp tasarruf sağlamak mümkündür. Bulaşıkta petrol türevi yerine doğal temizlik malzemeleri kullanılarak, az su ile durulama sağlanmalıdır. Duş alırken akış debisi düşük başlıklar (elduşu) kullanılması, yüzde 50 oranında tasarruf sağlayacaktır. Küçük ebatlı ve az miktardaki kolay çamaşırlar elle yıkanmalıdır. Diş fırçalarken, su açık tutulmamalıdır. Araba yıkamada hortum yerine, kova-sünger kullanılmalıdır'' denildi.
14 Mart 2007, Çarşamba

SABAH



Titan'da denizler tespit edildi!
Bilim adamlarının, Satürn'ün en büyük uydusu Titan'ın yüzeyinde "denizler" tespit ettiği bildirildi.Bilim adamlarının, Titan uydusunun, son derece kalın ve nitrojenden oluşan atmosferindeki metan ve diğer organik bileşenler nedeniyle hidrokarbon denizlerine sahip olduğu yolunda teorileri bulunuyordu.Bir gezegen büyüklüğündeki Titan'da daha önce küçük göl kümeleri tespit eden Cassini uzay aracı bu kez, bilim adamlarının bu teorilerini doğru çıkaracak şekilde uydunun yüzeyinde muhtemelen metan gazından oluşan deniz büyüklüğünde sıvı yoğunlukları tespit etti.

Araştırmacılar, görsel ve radar görüntülemesi kullanarak Titan'ın puslu kuzey kutbunda en az iki deniz olduğunu gösteren kanıt buldu.Satürn gezegeninin keşfi için 1997'de fırlatılan Cassini uzay aracının kamerası geçen ay, Hazar Denizi'ne benzer 1.095 kilometre uzunluğunda büyük ve düzensiz bir şekil üzerinde incelemelerde bulunmuştu.Yanıcı bir gaz olan metan, yoğun atmosferik basınç ve soğuk nedeniyle Titan uydusunda sıvı halinde bulunuyor.

AA

RADİKAL



Bu köşede İngiltere'de kurulu önemli Ermeni araştırma kurumlarından Gomidas Enstitüsü'nden Ara Sarafyan ile Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun ortak araştırma yapmak üzere yazıştıklarını aktarmıştım. Belki dikkatinizi çekti, geçen hafta bir basın toplantısı düzenleyen TTK Başkanı Prof. Halaçoğlu, ortak araştırmanın yapılamayacağını açıkladı. Bu açıklama sonrası kimsenin üzülmemiş olması ilgi çekici ve aslında Türk ve Ermeni tarihçilerin bir araya gelip 1915 ve sonrasında Anadolu'da yaşananları araştırması önerisinin neden imkânsızı istemek olduğunun da küçük çapta bir kanıtı. Halaçoğlu-Sarafyan sağırlar diyaloğuna baktığımızda, önce Sarafyan'ın araştırılmak üzere seçtiği Harput konusunda çok fazla şey istediğini ve çok fazla önkoşul getirdiğini görüyoruz. Ardından Halaçoğlu bir televizyon programına çıkıp, Sarafyan'ın istediği belgelerin bizim arşivlerimizde bulunmadığını söylemesi dikkat çekici. Çünkü Sarafyan, daha önce Halaçoğlu'nun dile getirdiğini söylediği bir iddiaya dayanarak Harput'tan tehcir edilen Ermenilerin köy köy, ev ev, aile aile listelerini istemişti. Halaçoğlu'nun olmadığını söylediği belgeler bunlar. Halaçoğlu'nun bu televizyon açıklamasını gören Sarafyan, araştırma projesinin yapılamayacağına kanaat getirip bunu bir mektupla duyurdu. Sarafyan'ın bu duyurusundan bir gün sonra da Halaçoğlu aynı açıklamayı yaptı, 'Sarafyan bu işten caydı' dedi özetle. Doğru, son tahlilde güreş meydanından kaçan Sarafyan oldu. Çünkü Sarafyan, daha ilk günden itibaren Ermeni diyasporasının ağır baskısı altındaydı. Daha önce de yazdım, diyasporaya göre (ve Ermenistan'a göre de) soykırım tartışmasız bir 'gerçek.' Dolayısıyla, içlerinden birinin 'Bakalım soykırım olmuş mu?' diyerek bir araştırmaya girişmesi, hele hele bunu Türk resmi tezinin önde gelen savunucusu TTK Başkanı ile birlikte yapması Ermeni diyasporası için kabul edilemez bir tutumdu. Sarafyan bu sebeple bulduğu ilk fırsatta araştırma projesinden caydı. Tabii Sarafyan'ın durumu bu da Prof. Halaçoğlu'nun ki farklı mı? Çok da değil. Çünkü ilk andan itibaren onun da bu projeye karşı bir hayli isteksiz olduğu ama er meydanından kaçan taraf olmamak için çaba sarf ettiği belliydi. Bence Sarafyan'ın caymasıyla o da aslında rahat bir nefes aldı.

* * *

Araştırmacılar, araştırmalarına bilgiye ulaşmak, insanlığın bilgi hazinesine yeni bilgiler veya yeni bakış açıları katmak için değil de siyasi tezlerini kanıtlamak veya siyasi tezlerini destelemek için yaklaşmaya başladıklarında sorunlar da başlıyor. 1915 ve sonrasında Anadolu topraklarında Ermenilerle Türk ve Kürtler arasında neler yaşandığı meselesi, nesnel olarak araştırılması en zor konuların başında geliyor. Çünkü konuyu araştırmak isteyen herkes, kendi düşüncesi ne olursa olsun, taraflardan en az biri tarafından ağır bir dille suçlanmayı, karalanmayı da göze almak zorunda. Bu sebeple, genellikle konuyu zaten o konuda değiştirilmesi güç görüşlere sahip insanlardan başkası araştırmıyor, yapılan araştırmalar da hiçbir zaman karşılaştırmalı, yani iki tarafın birden tezini içeren tarzda yapılmıyor. Sonuç olarak gerek Ermeni resmi tezi olan 'soykırım' suçlaması ve gerekse Türk resmi tezi olan 'mukatele' iddiası, tarafların sadece kendileri için söyledikleri şeyler olmaktan ileri gidemiyor. Bilimin ve araştırmanın alanına bir türlü girilemediği için, sonuçta iki tarafın tarih tezleri dünya çapında yürütülen siyasi halkla ilişkiler kampanyalarının malzemesi olmaktan başka bir işe yaramıyor. Ermeni diyasporası (ve artık Ermenistan) ile Türkiye arasında 70'li yıllardan beri süregiden halkla ilişkiler savaşında Ermeni tarafının dünya kamuoyu nezdinde daha başarılı sonuçlar aldığı ise maalesef bir gerçek. Türkiye'nin acilen ciddi bir halkla ilişkiler stratejisine ihtiyacı var.

HÜRRİYET



Çinliler ürün taklidinde işi abarttı
14 Mart 2007


Ferrari'yi bile kopyalayan Çin, dünya pazarlarında söz sahibi olan Türk markalarını da gözüne kestirdi. Ürünleri birebir kopyalamakla kalmayıp Türk firmalarının adreslerini bile kullanıyor. Kale Kilit taklitleri ile mücadele için Çin'de özel bir ofis kurarken, ıslak mendilleri kopyalanan Ataman Kozmetik ise her ülke için ayrı bir ürün üretme kararı aldı.
Ferrari, Gucci, Coca-Cola, Adidas, Marlboro gibi global markaları taklit kıskacı altına alan Çinli firmalar, Türk firmaları da gözüne kestirdi. Dünya pazarlarında söz sahibi olan Türk firmalarına ait ürünleri birebir kopyalayan Çin, bununla da yetinmeyip Türk firmaların adreslerini bile kopyaladı. Türkiye'de ıslak mendil pazarının lideri olan ve 45 ülkeye Uni markası ile ihracat yapan Ataman Kozmetik'in adresi ve telefonları taklit ürünlerinde birebir kullanıldı. Bu sıkıntı saadece Ataman Kozmetik için geçerli değil. Türkiye'nin önde gelen markalarından Kale Kilit'in de taklit edilen ürünlerinin üzerinde Türkiye adresi var. Taklitleri ile mücadele için Çin'de bir ofis bile açan Kale Kilit'in zararı yıllık 10 milyon doları buldu. Çin'de üretilen taklit ürünler Türk ürünlerinin en güçlü olduğu pazarlarda satılıyor.
Taklit malların garanti belgesi bile var
Dünyaca büyük firmaların maliyet avantajları nedeniyle üretimini Çin'e kaydıran firmalar, şimdi de Çin'de yükselişe geçen taklit tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Ferrari, Gucci, Coca Cola, Adidas, Marlboro gibi global markalar Çinli firmaların gözdesi. Çinli firmalar, beyaz eşyadan tekstile, halıdan kaleme kadar birçok sektörde ürettikleri taklit ürünler ile Türkiye pazarına dâhi giriyor. Taklit malların içinde Türkiye'deki marka sahibinin adres bilgilerinin olduğu garanti belgesi bile bulunuyor. Çin'de taklit edilen firmalar arasında başı çeken Sarar Giyim'in de taklitle mücadele için açtığı davalar bunuyor. Çin Hükümeti'nin bu konuda çok titiz çalıştığını dile getiren Sarar Giyim Başkanı Cemalettin Sarar, "O kadar ileriye gitmiş durumdalar ki markamızı bazı ülkelerde tescil bile ettirmişler. Bu durumda hiçbir şey yapamıyoruz" dedi. Banat Zühtü Şenyuva'da ürettikleri diş fırçalarını markası ile taklit eden Çinlilerin ihracat bile yaptığını söyledi.
Referans Gazetesinde yer alan habere göre Türkiye'de 15 milyon dolar büyüklüğe ulaşan ıslak mendil pazarının 12 yıldır lideri olan Ataman Kozmetik, aynı zamanda Uni markasıyla ihracat yaptığı 45 ülkenin 8'inde de liderliği elinde bulunduruyor. Firmanın yurtdışında en büyük rakibi Çinli taklitleri. Paketinden, içindeki ürüne kadar birebir Uni'nin kopyası olan mendillerin üretim yeri ve telefonlarının bile Ataman Fabrikaları'nı gösterdiğini dile getiren Ataman Kozmetik Yönetim Kurulu Başkanı Ataman Özbay, korsan üretici üç Çinli firmaya karşı savaş açtıklarını söyledi. Özbay, "Sadece Lübnan'da taklitçilerin önüne geçmek için 50 bin dolar harcadık. Çinlilere pazar kaptırmaya hiç niyetimiz yok. Her ülke için özel bir ürün geliştirerek taklitçileri zorlayacağız. Rusya için içindeki sıvı donmayan, Araplar için mentollü, Avrupa için hafif, ABD'liler için natürel kokulu ıslak mendil üreteceğiz" dedi.
KİMSE BİZE YARDIMCI OLMUYOR
"Çinli taklitçilerin önüne geçmek için ihracat yaptığımız ülkelerde harcadığımız para 50 bin doları buluyor" diyen Özbay, taklitle mücadelede hükümetin desteğini alamadıklarını söyledi. Özbay, şöyle devam etti: "Dünyada bir ülke ürünü taklit edildiğinde devreye giriyor. Ticaret ataşeleri, hükümetler malların ithalatını engellemek için çalışıyorlar. Biz ise destek göremediğimiz gibi hem mücadele için ciddi paralar harcıyoruz hem de davalarla boğuşuyoruz. Çin'le ve merdivenaltı üretim ile uğraşmaktan ilerleyemiyoruz."
Çinliler'in taklit ettiği Türk markaları
* Çinli bir firma, Türk kalem firması Pensan'ın taklidiyle Türkiye pazarına girdi.
* Mısır'da Çinli bir firma taklit Damat&Tween ürünlerinin satıldığı mağazalar açtı.
* Bir başka firma Vestel markalı taklit ürünleri Ortadoğu'da satmaya çalıştı.
* Baydemirler Grubu'nun markası Brilliant Çin'de taklit edilen tek ev tekstili markası oldu.
* Çin’de çeşitli anlaşmalı faaliyetleri bulunan MAN Grubu'nun Türkiye'de Fortuna adıyla üretilen otobüs modeli Çin'de taklit edildi.
* Çin, Afganistan ve İran gibi ülkelerde taklit edilen Türk işi halıları, korumak amacıyla halıda kimlik uygulamasına geçildi.
* Kale Kilit Çin'de sahte kilit imalatına karşı mücadele vermek amacıyla bir büro kurdu.
* Paşabahçe ürünleri, Çin firmaları tarafından taklit edilip Bangladeş'e ihraç edildi.
* Oral Tekstil'in taklit edilen ürünleri Türkmenistan, Libya ve Cezayir'de aynı markayla, ancak yarı yarıya daha ucuz fiyatla satıldı.
Kale Kilit İhracat Müdürü Turhan Turgut ise son 4 yıldır ürünlerinin birebir aynısını taklit eden 8-12 arasında Çinli firmaya karşı mücadele ettiklerini söyledi. Bugüne kadar 3 tanesini tespit ettiklerini aktaran Turgut, hepsinin hakkında yasal işlem yaptırdıklarını belirtti. Çin'de taklitle mücadele için özel bir ofis bile kurduklarını anlatan Turgut, "Çin'de taklitlerden dolayı uluslararası pazarlarda birçok firma kayba uğruyor. İmajımızı bozuluyor. Bizim fiyatımızın çok altında fiyatlar teklif ediliyor. Bizim fabrikamızda bin 500 kişi, Çin'deki taklit atölyelerinde ise 30-40 kişi çalışıyor. Çinli taklitler özellikle İran, Irak, Kuzey Afrika, Cezayir, Ukrayna, Arnavutluk, Suudi Arabistan gibi ülkelerde karşımıza çıkıyor. Çinli taklitlerlden dolayı yıllık kaybımız yaklaşık 10 milyon dolar. Bütün ülkelerde ürünlerimiz tescili olmasına rağmen yine de Çin'in önüne geçemiyoruz" dedi. Baskınlarda ele geçirdikleri ürünlerin orijinalleri ile birebir aynı olduğunu söyleyen Turgut, bazen sadece renk farkı olduğunu söyledi.
BRİLLANT MÜŞTERİ KILIĞINDA AJANLIK YAPIYOR
Çin tarafındn ilk taklit edilen Türk ev tekstili markası ise Brillant. 2004 yılında Canton'da yapılan Çin İhraç Malları Fuarı’nda, ev tekstili standlarının yüzde 90’ında Brillant markasını gördükleri anda harekete geçtiklerini belirten Baydemirler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Baydemir, "Sadece desenler değil ürünlerin üzerine markamızı taşımışlardı. Bu firmalar ile müşteri gibi görüşme yapıp siparişler verdik. Sağlanan güven ortamı ile fabrikalarını işletme ve depolarını gezdik. 40'ın üzerinde fabrikanın üretim, depo ve showroomlarında bizim desenlerimizi ve paketlenmiş Brillant markalı mallarımızı tespit ettik" dedi.
Brillant markasının hemen hemen tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi Çin'de de patenti olduğunu söyleyen Baydemir, baskınlarla taklitçileri caydırmaya çalıştıklarını söyledi. Yaptıkları baskınların Çin televizyonlarında bile geniş yer bulduğunu dile getiren Baydemir, şöyle devam etti: "Hem Çin, hem de Frankfurt Heimtextile Fuarı'nda son 2 sene içinde 10 'a yakın Çin standını kapattırdık. Çin’de 2005 yılında ofis açtık ve fabrikalara sürekli baskınlar yapıyoruz. 2004 yılında ilk tespitimizde Çin'den aylık 4 milyon metre Brillant markalı taklit ürünün ihracatı yapılıyordu. Bugün geldiğimiz noktada bu miktar yüzde 90 azaldı. Özellikle Ortadoğu ve Afrika ülkeleri ile Rusya'ya taklit mallarımız gidiyor. Bu malları da bizimle eskiden çalışan müşterilerin yanı sıra markamızı çok iyi bilen Türk firmaların da yurtdışında müşterilerine pazarlaması dikkat çekici."

EVRENSEL



14/03/2007 Bülent Falakaoğlu

Patronlar gözünü işsizlik parasına dikti


Kendi iradeleri dışında işsiz kalanlara belli bir süre gelir sağlamayı ve bu kişilerin yeniden iş bulabilmeleri için meslek eğitimi almalarını öngören İşsizlik Sigortası Fonu’nda muazzam bir para birikti. Fonda biriken yaklaşık 21 milyon YTL (21 katrilyon TL), sermayenin iştahını kabartıyor. Patronlar, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi Şûrası’nda bu taleplerini açıktan dile getirdiler. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “1 Nisan 2007’den başlamak üzere 2 yıl süreyle tüm Türkiye’de her ilave istihdam artışında, tüm sosyal güvenlik primi, işsizlik sigortası fon kaynağından karşılanmalı” dedi. Hisarcıklıoğlu bu talebini “istihdam yaratmak” gerekçesine dayandırdı. Bu uygulamayla 1 milyon kişiye iş sağlanabileceğini iddia etti. Sosyal dayanışmayı ve istihdamı koruyacak bir rol üstlenmesi gereken fondan yararlananların sayısı, Türkiye’de işsizlik sigortasından yararlanma koşullarının ağır ve kayıt dışı çalışmanın yaygın olması nedeniyle bir hayli az. İşsiz kalanların sayısındaki artışa rağmen işsizlik sigortasından yararlananların sınırlı kalması, fonda para birikmesine yol açıyor. Türkiye’de işsizlik sigortasından yararlanma oranları yüzde 4’lerdeyken Avrupa’da bu oran yüzde 25-70’ler arasında değişiyor. Dünya Bankası’nın “İşgücü Piyasası” raporu, bu alanda kötü şöhrete sahip Güney Kore’de bile tazminattan yararlanan işsizlerin payının yüzde 14 olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’de ise fonun büyümesi, olumlu bir güvence sayılabilecekken işsizlerin yararlanamamasından dolayı sermayenin gözünü diktiği bir kaynağa dönüşüyor. Sanayi fonu değil TOBB’un ‘’1 Nisan 2007’den başlamak üzere, 2 yıl süre ile tüm Türkiye’de her ilave istihdam artışında, tüm sosyal güvenlik priminin fon kaynağından karşılanması’’ önerisinin kabul edilemez olduğunu ifade eden Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç, şöyle konuştu: ‘’Bu sanayi, sosyal vakıf fonu değildir. Bu nedenle fonda biriken paraların hukuken herhangi bir yere götürülmesi mümkün değildir. Böyle bir önerinin, İş-Kur Yönetim Kurulu’ndan geçirilmesi de mümkün değildir. Böyle bir şeyde ısrar edilecekse başka arayışlara girilmelidir. İşçilerin birikimlerine kimse göz dikmesin. Buna ‘evet’ demeyiz.’’ Türkiye İş Kurumu (İş-Kur) Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Hüseyin Kayabaşı da TOBB’un, İşsizlik Sigortası Fonu’na ilişkin önerisine tepki gösterdi. Kayabaşı, ‘’Geçmişte kimi fonların akıbetinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. İşverenler, birikmiş paraya bakıp buna göz dikmemeli’’ diye konuştu. İş-Kur’un, istihdamın planlanması konusunda uzun vadeli, çok önemli görevler üstlendiğini ve henüz yolun başında olduğunu vurgulayan Kayabaşı, TOBB’un önerisinin, ‘’çocuğun doğmadan öldürülmesi’’ anlamına geleceğini ifade etti. Bu tür arayışları ‘’yanlış’’ olarak nitelendiren Kayabaşı, bunun yerine İş-Kur’un desteklenerek AB ülkelerindeki benzer kurumların sahip olduğu özelliklerle donatılması için gayret gösterilmesi gerektiğini kaydetti. Amaç dışı kullanım tartışması Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu geçmişteki bir açıklamasında, “Biriken para 20 katrilyon ama keşke 200 katrilyon olsa. Yeni yeni açılımlar getiriyoruz. İşletmelere bu fondan yardım ettik” diyerek fonun, kuruluş amacı dışında farklı amaçlarla kullanıldığını belirtmişti. Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun da 2006 Haziran ayında yaptığı bir açıklamada, fondaki kaynağın KOBİ’lere kullandırılmasına yönelik olarak Çalışma Bakanlığı ile bir çalışma içinde olduklarını açıklamıştı. Fonda biriken para, kamu varlığı kabul edildiğinden fon miktarı, devletin borcundan düşülüyor. Brüt borç ile net borç arasındaki on puanlık farkın neredeyse yarısı, işsizlerin biriken paralarından kaynaklanıyor. Diğer bir ifadeyle, işsizlerin parasıyla Maastricht fiyakası atılıyor. İşçiler ve işçi sendikaları ise bir an önce işsizlik sigortasının kapsamının genişletilmesini ve yararlanma koşullarının kolaylaştırılmasını talep ediyor. (İstanbul/EVRENSEL)
Zengin fonun fakir işsizleri Prof. Dr. Müjdat Şakar (Marmara Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi): Fonda büyük paralar dururken ve işsizlik çığ gibi artarken ödenek alma şartlarının ağırlığı yüzünden işsizlik sigortası işe yaramamaktadır. Şartlar hafifletilmeli ve ödenek miktarının artırılması yoluna gidilmelidir. İşsizlik oranı azaltılmadan kurulan bir işsizlik sigortası, hayal kırıklığından başka bir netice doğurmamıştır. Öte yandan olumsuz şartlar altında kurulan işsizlik sigortası, sosyal açıdan kendi içinde çelişkiler doğurmaktadır. Çünkü çalışanların tamamı ve işsiz durumda bulunan, işgücü kapsamına alınmadı. Oysa ülkemizde önemli oranda yapısal bir işsizlik mevcuttur. Sosyal adalet açısından bu işsiz kitlesinin de işsizlik sigortasından yararlanması gerekir.
Amaç ekonomiyi finanse etmek değil Prof. Dr. Yusuf Alper (Uludağ Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi): İşsizlik sigortası, özellikle sendikalar başta olmak üzere kamuoyunun, getirilen düzenlemelere karşı tepkisini azaltmaya yönelik olarak siyasi literatürde ‘havuç politikası’ olarak bilinen bir politika sonucunda tasarıda yer aldı. İşsizlik sigortasının kurulma zamanı bakımından fazla etkisi olmayan iktisadi faktörler, işsizlik sigortasının sosyal amaçlarını geri plana itecek kadar etkili olmuştur. Sistemin kurgusu yapılırken gelirleri yüksek, giderleri ise olabildiğince düşük tutulmaya yönelik düzenlemeler yapılmış, fonun açık vermesi tehlikesine karşı tedbir alınmaya çalışılmıştır. Bu amaçla pirim oranları yüksek tutulmuş, faydalanma şartları ağırlaştırılmıştır. Türkiye’de işsizlik sigortası primleri, ekonominin önemli tasarruf kaynağı olmuş ve ekonomik krizleri finanse etmiştir. 2006 itibariyle fonun toplam varlığı 21.2 milyar YTL’ye çıkmıştır, yani 2006 yılı bütçesinin yüzde 12’sine denk bir büyüklüğe ulaşmıştır. Bir başka ifade ile fon varlığı, 2006 yılı itibariyle gerçekleşen Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 4’üne yakın bir büyüklüğe erişmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki işsizlik sigortasının öncelikli amacı, ekonomiyi finanse etmek değildir.

BUGÜN



Rusya'dan Boğazlara By-Pass 14 mart 2007
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bugünkü Yunanistan ziyareti sırasında, Rus petrolünün taşınmasında Türk boğazlarını by-pass edecek boru hattı anlaşmasını imzalayacağı belirtildi. Rus Nezavisimaya gazetesinde, ''Rusya Petrolünü Türkiye'yi By-Pass Ederek Satacak'' başlıklı haberde Yunanistan'ın, Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattının yakın gelecekte yapımını öngören anlaşmayı imzalayacağı kaydedildi.

ABD’YE RAĞMEN

Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis, cuma günü Brüksel'deki AB zirvesinde, Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattının inşaatı konusunda hükümetler arası anlaşma için Atina'nın, ABD ile danışmalarda bulunmasına gerek olmadığını ifade etmişti. Boru hattıyla ilgili görüşmelerin 15 yıldır sürdüğü ancak artık inşaatına 2008 yılında başlanacağı vurgulanan haberde, ''Maliyeti yaklaşık 800 milyon avro olarak hesaplanan boru hattı, Rusya Federasyonu'nun kontrolünde bulunacak'' denildi.

TEKLİF BEKLENTİSİ

Nezavisimaya Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı projesinin rekabet gücünün Türkiye'nin teklif edeceği koşullara bağlı olacağını belirtti. Rusya'nın Novorossiysk Limanı'ndan tankerlerle taşınacak petrol, Burgaz-Dedeağaç boru hattı aracılığıyla Batı Avrupa'ya ulaştırılacak. Boru hattıyla yılda 35-50 milyon ton petrol nakledilecek. ''Troika Dialogue'' Yatırım Şirketi Uzmanı Valeri Nesterov da ''Anlaşma sayesinde petrol nakli çeşitlendirilecek ve son yıllarda Boğazlar'dan tankerlerin geçişini sınırlayan Türkiye'nin tutumuna bağımlılık azalacaktır.'' dedi.

AKŞAM

14.03.2007 Ayfer Aslan

Kartlı yaşamın yeni kuralları-1

2006’da yürürlüğe giren Banka ve Kredi Kartları Kanunu kartlı ödeme sistemlerine ilişkin bir dizi yenilik içeriyor. Geçtiğimiz hafta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren BDDK’nın yönetmeliği de bu yeniliklerin bir kez daha altını çizdi. Biz de AKŞAM Gazetesi olarak bu bir dizi yeniliği sizler için mercek altına aldıkTürkiye’de 20 yıllık bir geçmişe sahip olan kartlı ödeme sistemlerinin yasal çerçevesini çizen Banka ve Kredi Kartları Kanunu geçen yıl mart ayında Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Kart borcu yüzünden yaşanan dramlar ve sivil toplum örgütlerinden gelen yoğun baskılar nedeniyle jet hızıyla 23 Şubat’ta Meclis’ten geçen Banka ve Kredi Kartları Kanunu, ilk etapta sorunlu kredi kart borcu olan yaklaşık 200 bin kişinin borçlarının yeniden yapılandırılması ile gündeme geldi. Ancak borçların yapılandırılması kanunun çıkışını hızlandıran konulardan sadece bir tanesiydi. Geçen hafta Resmi Gazete’de yayınlanan BDDK’nın “Banka ve Kredi Kartları Hakkındaki Yönetmelik” de kartın kullanımından, banka tarafından düzenlemesine, limit sınırından faizlerin belirlenmesine kadar kartlı ödeme sistemlerinde yeni bir dönemin başladığının bir kez daha altını çizdi. İşte AKŞAM Gazetesi olarak buradan yola çıkarak kartlı ödeme sistemlerine ilişkin yeni düzenlemelerin bankalara ve tüketicilere neler getirdiğini yeniden gündeme getirerek merak edilen soruların yanıtlarını aradık.KAPIDAN PAZARLAMAYA SONKimler kredi kartı alabilecek?: Aylık kazancını belgeleyebilen, yasaklılık veya engel durumu olmayanlar tercih ettiği bankaya başvurarak kredi kartı alabilecek.Bankalar siz istemeden kredi kartı gönderebilecek mi?: Bankalar bireysel bankacılıkta yoğunlaşan rekabetle kart pazarındaki portföylerini büyütmek için son yıllarda ilginç pazarlama taktikleri geliştirdi. Eskiden kredi kartı vermek için “kılı kırk yaran” bankalar, kimi zaman şube önüne konulan tezgâhlardan, kimi zaman da alışveriş merkezlerine kurulan standlardan kart pazarladı. Bazen de talepte bulunmayana bile kuryeden sürpriz kredi kartları geldiğine tanık olduk. Ancak kredi kartlarına ilişkin yeni düzenlemelere göre, artık kart çıkaran kurulaşlar, talepte bulunmayan veya sözleşme imzalamayan kişiler adına hiçbir şekilde kart veremeyecek. Genel müdürlük veya şube dışında kredi kartı talebi toplanabilmesi için öncelikle BDDK’nın onayı alınacak. Basılı kartı müşterinin adresine göndermek veya fiziki varlığı bulunmayan kart numarasını bildirmek de dahil olmak üzere herhangi bir yöntemle teslim edemeyecek.İstemeyenler kartını nasıl iptal ettirecek?: Kredi kartını iptal ettirmek isteyenler borcunun tamamını ödemek şartıyla iptal ettirmek ve sözleşmeyi feshetmek hakkına sahip. İlgili banka, müşterisinin kartın iptal edilmesi ve sözleşmenin feshine ilişkin talebini en geç 7 gün içinde yerine getirmek zorunda. Tüketicinin itiraz hakkıTüketici hangi koşullarda hesap özetine itiraz edebilir?: Kredi kartınıza ilişkin ödemelerinizi gösteren hesap özetine ilişkin 10 gün içinde bankanıza itiraz etme hakkınız var. Diyelim ki, hesap özetinde yer alan harcamalar veya borcunuza ilişkin tutarla ilgili bilgilerin doğruluğundan emin değilsiniz, son ödeme tarihinden itibaren on gün içinde, bankanıza başvurabilirsiniz. Yapılacak itiraz ve şikayette, hesap özetinin hangi unsurlarına itiraz ettiğini gerekçesiyle belirtmek zorundasınız. Eğer belirtilen süre içerisinde itiraz hakkınızı kullanmazsanız hesap özeti kesinleşir. Sözleşmeler okunabilir olacakKredi kartı sözleşmelerinde neler yer alacak?: Kredi kartı sözleşmeleri, eskisi gibi büyüteçle okunabilecek kadar küçük değil, en az on iki punto ve koyu siyah harflerle yazılacak. Sözleşmenin bir örneği, mutlaka kart hamiline ve varsa kefile verilecek. Sözleşmede belirtilen asgari tutar, dönem borcunun yüzde 20’sinden aşağı olamayacak. Hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme tarihinde ödenmezse kart hamili ödenmeyen tutar için sözleşmede belirtilen gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulamayacak. Sözleşmede yer almayan faiz, komisyon veya masraf gibi adlar altında herhangi bir ödeme talep edilemeyecek. DEĞİŞİKLİKLER 30 GÜN ÖNCEDEN BİLDİRİLECEKSözleşmedeki değişiklikler ne kadar süre içerisinde tüketiciye bildirilecek?: Sözleşmede yapılacak bütün değişiklikler kart hamiline hesap özeti ile bildirilecek. Bu değişiklikler bildirimin yapıldığı döneme ilişkin son ödeme tarihinden itibaren geçerli olacak. Faiz oranının artırılması durumunda ise bu değişikliğin geçerli olabilmesi için 30 gün önceden tüketiciye bildirilmesi şart. Eğer kart hamili faiz artırımına ilişkin bildirim tarihinden itibaren en geç 60 gün içinde borcunun tamamını ödeyip kredi kartını kullanmaya son verirse faiz artışınden etkilenmeyecek. 16 milyon insanı kapsıyorBanka ve Kredi Kartları’ndaki yeni düzenlemeler, son 6 yıl içerisinde kartlı ödeme sistemlerinin gösterdiği performans da dikkate alındığında büyük önem taşıyor. Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) 2006 yıl sonu verilerine göre, 32 milyon 400 bini aşkın kredi kartı, 53 milyonun üzerinde de banka kartı bulunuyor. Kredi kartı ile yapılan harcamaların tutarı ise son 6 yıl içerisinde neredeyse 10 kat büyümüş. Kişi başına 2 adet kredi kartı düştüğünü dikkate alırsak yeni düzenlemeler en az 16 milyon kişiyi yakından ilgilendiriyor. Bu kadar geniş kitleyi ilgilendiren bir konuda yapılan yeni düzenlemeleri bu açıdan iyi okumakta fayda var.YARIN: Kredi kartında asgari ödeme tutarı nedir? Limit ve faizler nasıl belirlenecek? Bankalar size sormadan kredi limitini yükseltebilecek mi?Ayfer ARSLAN

MİLLİYET




09:00
14 Mart 2007 / Çarşamba
ABD'li subaylar TBMM'de sordu:''ABD düşmanlığı için ne yapalım?''


SALİHA ÇOLAK


Ankara ABD Hava Harp Akademisi (U.S Air War College) öğrencisi subaylar TBMM'de, "Türk halkı arasında yükselen ABD düşmanlığının ortadan kaldırılması için ne yapmamız gerekiyor?" diye sordu. Çoğunluğu albay rütbesindeki askerleri kabul eden AKP Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül de, "Bunun için önünüzde iki fırsat var" diyerek Ermeni soykırım tasarısı ve PKK konusunda adım atılması durumunda Türk halkının sempatisini kazanacaklarını söyledi. AKP Grup Yönetim Kurulu Toplantı Salonu'nda yapılan kabulde konuşan Akgül, eski bir asker olduğunu belirterek, "Kara Harp Okulu’nu bitirdikten sonra, ABD’de yüksek lisans yaptım" dedi. Toplantının basına kapalı bölümünde de Akgül öncelikle ABD'den üç konuda destek beklediklerini belirterek, Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin tasarının kabul edilmemesi gerektiğini söyledi. "Tarih konusunda politikacılar ve askerler karar vermesin, bırakalım tarihçiler karar versin" diyen Akgül, PKK konusunda da maalesef 50 yıllık bir stratejik ortak olarak ABD'den beklenen desteğin alınamadığını kaydetti. ABD'li askerler de, son zamanlarda Türkiye kamuoyu ile ABD arasında yaşanan soğumanın ortadan kaldırılması için ne yapılması gerektiğini sorunca Akgül, "Bunun için önünüzde iki güzel fırsat var. Birincisi Ermeni tasarısının geçmesini engellemek, ikincisi de PKK ile mücadele konusunda somut bir adım atmak. Bunları yaparsanız Türk halkının sempatisini kazanırsınız" dedi.